Yazar Eylem Tok ile Op. Dr. Bülent Cihantimur’un 17 yaşındaki oğlu Timur Cihantimur, iddiaya göre Kemerburgaz’da kullandığı lüks otomobille yol kenarında ATV’leri bozulan kişilere çarparak Oğuz Murat Aci’nin (29) ölümüne neden olurken annesi Eylem Tok tarafından Mısır’a oradan da ABD’ye kaçırılmıştı. Acılı eş Şükriye Aci ve baba Özer Aci Ramazan Bayramı öncesi Oğuz Murat Aci’nin mezarını ziyaret etti. Olayla ilgili soruşturma sürerken aile, kazanın üzerinden 1 ayı aşkın zaman geçmesine rağmen anne oğulun hala teslim olmamasına isyan etti. Oğlunun hala her gün babasını sorduğunu anlatan Şükriye Aci, bir anne olarak Eylem Tok’u anlayamadığını söyledi. Acılı eş ve baba Aci, yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarına hakim olmadı.
“EŞİMSİZ GEÇİRECEĞİMİZ İLK BAYRAM”
Kazada kardeşi yaralanan ve eşini kaybeden Şükriye Aci, “Eşimsiz geçireceğimiz ilk bayram, maalesef son olmayacak. Oğlum hiçbir zaman hiçbir bayramda babasının elini öpemeyecek bundan sonra üzgünüz. Yapabilecek hiçbir şeyimiz yok, onu geri getirecek gücümüz yok. Hem ona hem de oğluma olan borcumdur bu; ona bunu yapanların cezasını çekmesi. En başından beri teslim olmayacaklarını hissetmiştim çünkü teslim olacak biri o şekilde güle oynaya kaçmazdı. ‘Geri döneceğiz’ vs. bütün söylemleri zaten tamamen oyalamaydı, başka hiçbir şey değildi, şu anda da hala onu yapmaya çalışıyorlar. Nereye kadar kaçacaklarını bilemiyorum ama bu kaçışın ne onlara ne bize faydası var. Daha fazla uzatmasınlar, bizi de uğraştırmasınlar. Eşim rahat yatsın yerinde artık gelip teslim olsunlar, başka hiçbir şey istemiyoruz. Ben her şeyin kalpte olduğunu düşünüyorum. Merhametin de vicdanın da keza öyle olsaydı o çocukta ne kadar reşit olmasa da 1-2 sene sonra reşit olacak, çok ufak bir çocuk değil. Gerçekten annesi babası da o çocuğa bir vicdan, merhamet aşılamış olsaydı o da elinden geleni yapardı, keza annesi de babası yapardı. Maalesef görüyoruz ki ne vicdan ne merhamet yanlarına uğramamış bile o yüzden doktormuş başka bir şeymiş fark etmiyor. Vicdan yoksa bir insanda ne olursa olsun” şeklinde konuştu.
“BEN DE ANNEYİM ANLAYACAK EN UFAK BİR ŞEY BULAMIYORUM”
Eylem Tok’un olay sonrası davranışlarını kabul edemediğini söyleyen acılı eş Aci, “Anlamlandıramadım, en başta bir şey hissetmekten ziyade bir insan bu kadar insanın canına kast edip nasıl hiçbir şey olmamış gibi rahat bir şekilde güle oynaya gidebilir diye düşündüm. Ya alışkınlar böyle bir duruma, daha önce de yaşanmış bir şey çünkü tatile gider gibi gidiyorlar. ‘Nasılsa üstü kapanır, geri döneriz’ gibi bir düşünceyle yapılmış bir şey olduğunu düşündüm, hala da öyle düşünüyorum. Ben de bir anne olarak onu anlayacak en ufak bir şey bulamıyorum. Kendisi annelik içgüdüsünden falan bahsetti, ne olduğunu yanlış biliyor herhalde, annelik içgüdüsü bütün yavrulara, canlılara duyulan bir şey. Sadece kendi çocuğumu sakınayım, diğerlerine ne olursa olsun gibi bir şey değil. Orada 5 can yatıyor, hepsinin bir annesi var, diğerleri bekardı ama eşimin de bir çocuğu var, o da benim yavrum ben de bir anneyim. Annelik içgüdüsü olsaydı bunları düşünürdü. Oğluna en büyük kötülüğü yaptı, hem bu olayların bu kadar büyümesinde hem de değer yargılarını bugüne kadar oluşturamadığı gibi bundan sormasında da çocuğuna vicdani bir şey yükleyemedi. O çocuk maalesef belki de ileride de böyle davranacak, ‘Böyle bir şey yaptım ama demek ki insanların canı önemli değildi’ diyecek. Maalesef topluma kötü bir kişi daha kazandırdı, devam etmesin oğluna doğrusu neyse onu öğretsin. Çocuğum ilk günden beri farkında çünkü her sabah beraber uyanıyorsun, her akşam kapıdan gelmesini bekliyor, haliyle soruyor, ‘Nerede’ diyor. Artık adalete teslim olsunlar kendileri de rahat etsinler, bizi de rahat bıraksınlar” diye konuştu.
“BİZİM BAYRAMLARIMIZI KARAYA ÇEVİRDİ”
Zaman geçse de oğlunun acısının hep taze olduğunu söyleyen baba Özer Aci, “Her zaman ilkler varmış, bu da benim hayatımın ilki. Ağlamayacağım diyorum ama yüreğime laf geçiremiyorum. Bu bayramda oğluma, sana çarpan çocuğu yakalatabildik, annesi kaçırmış ama annesi de geldi teslim oldu, diyemeyeceğim. Onun üzüntüsündeyim, oğlumun mezarının çiçeklerini biri sulamış, oğlumla dertleşenler var, benim gibi konuşanlar var. Uzaktan, kalpten de olsa sen rahat uyu, baban iyi mücadele ediyor, bunu diyebiliyor. İnsanlığın öldüğüne dayanamıyorum, ne söyleyeceğimi bilemiyorum ki. Ben yavrusuz bir bayram geçireceğim ama çocuğu da babasız bir bayram geçirecek. Belki biz sevindirmeye çalışacağız ama ömrü billah bir babanın yerini alamayacağız. Kaçarak bir yere varamayacaklar, eninde sonunda gelip adalete teslim olacaklarına inanıyorum ama daha fazla yüreğimizi yaralamasınlar, bekletmesinler. Her şeyden önce bir doktorun vicdanı olması lazım. Vicdani olarak hareket etmesi lazım, o gün o gece olayda oğlunu kliniğe götürmüş, muayene etmiş. O çocuğunu bir kenara bırakıp bizim çocuklarımıza, evladımıza kendi evladı gibi koştursaydı ne olurdu? Belki şu anda çocuğum yaşıyor olacaktı. İkimizin arasında vicdanen ve ruhen o kadar fark var ki dağlar var. Anne açıklamış olduğu şeylerde ‘Döneceğim, geleceğim’ şöyle, böyle dedi. Fakat bugüne kadar söylediği ve davranışları yalan olduğu gibi o da yalan oldu. Bizim bayramlarımızı karaya çevirdi, Allah büyük, Allah’a havale ediyorum. Bana dünyaları verseler geçmişe bakıldığında oğlumu geri getirecek hiçbir güç yok. Bizim çabamız; buraya geldiğimizde oğluma; yavrum, adalet tecelli etti, sana çarpan çocuk, annesi tutuklandı, sana destek olmadığı, yardım etmediği, yaranı sarmadığı için şu kadar ceza aldı diyebileyim. En azından bu nedir; ruhi olarak rahatlamış olacağım. O, 30 yıl yese ne olacak ki sanki çocuğum geri mi gelecek ve ya kadın ömür boyu hapis yatsa ne olacak, hiçbir şey yüreğimdeki ateşi söndüremez, yüreğimdeki yarayı iyileştiremez, bunun bilinmesini istiyorum” dedi.